18 Ocak 2009 Pazar

Denize kilit vurmak: Cebelitarık




Denizlere hâkim olan cihana da hakim olur demiş, Hızır Hayrettin Paşa. Gerçekten de dünyanın dörtte üçünün denizlerle kaplı olduğu keşfedilince Barbaros’un sözlerinin haklılığı ve strateji konusunda büyüklüğü daha iyi anlaşılmaya başlamış.
Fakat öyle kara parçaları vardır ki, denizlere adeta bir kilit vurur. Gelibolu yarımadası gibi... Çanakkale’nin karşısında küçük kasabaya Kilitbahir denmesinin nedeni de bu olsa gerektir. Zira Gelibolu yarımadası bir zamanlar Karadeniz’in kilidi olmuştur. Koca İngiliz ve Fransız donanması bu küçücük kara parçası için aylarca mücadele etmiş, fakat sonu hüsran ile biten bir savaş sonucunda bu kilidin denizgücü ile aşılamayacağını anlamıştı.
Nitekim yüz binlerce asker ile tekrar saldırdılar. Bu defa karadan geliyorlardı. Sonunda Türk askerinin imanlı gücü sayesinde yine yenilgiye uğradılar. Karadeniz ve Çarlık Rusya’sı elden gitmişti. Müttefikler güçlü bir ordudan yani Ruslardan mahrum olarak savaşa devam etmek zorunda kalacaklardı. Fakat ABD ve İtalya’yı elde etmeyi başarmışlardı. Almanya ve Avusturya’da komünistler büyük grevlere başlamış, bu ülkelerin savaştan yenik çıkmalarına neden olmuşlardı.
Gelibolu gibi başka bir yarımada, Gibraltar’da Akdeniz’e kilit vurmaktadır. Küçücük bir yarımada olan Gibraltar, II. Dünya Savaşında İngilizlerin deniz hâkimiyetini sağlamasında büyük bir rol oynamıştır. Akdeniz’in birçok kıyısını ele geçiren Almanlar bu kilitten mahrum kaldıkları için deniz hâkimiyetini ele geçirememiş ve savaştan yine yenik çıkmışlardır.
Gibraltar ya da eski ismiyle Cebelitarık’a iki defa gittim. Bir defasında makine parçası onarımı için, diğerinde ise yakıt alımı için bu küçük toprak parçasını ziyaret etme fırsatı buldum. Bu yazıda da izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Tarık bin Ziyad, bu toprak parçasına adımını attığı zaman gelmiş olduğu gemileri yakmıştı. Zira geri dönmeyeceğini kararlı bir şekilde göstermiş oluyordu. Hicri 2. yüzyıl miladi 811’deki bu olaydan sonra Müslümanlar İberik Yarımadasına yerleşmişler ve bu bölgede büyük bir İslam medeniyeti kurmuşlardı. Yaklaşık 800 yıl boyunca devam eden Endülüs Emevi uygarlığı, Avrupalıların ortaçağ karanlığından kurtulmasına neden olmuştu.
Temizlik kültüründen bihaber Avrupalılara, Endülüs öğretmen olmuş yüz binlerce insanın salgın hastalıktan ölmesinin önüne geçmişlerdi. Zira o dönemde Avrupalılar o kadar cahil idiler ki, mikropların varlığından habersiz, hastalıkların nedenini cinlerin insanın içine girmesi olarak zannediyorlardı. Doktor olarak büyücüler vardı ve bazen insanları yakarak hastalıkları önlemeye çalışıyorlardı.
Pozitif bilimlerde de Avrupa zırcahil idi. Sıfır sayısı bilinmiyordu ve hâlâ Romen rakamları ile toplama çıkarma yapmaya çalışıyorlardı.
Bu büyük uygarlık sekiz asır sonra çöktü ve hiçbir Müslüman kalmayacak şekilde engizisyon mahkemeleri ile yok edildi. Şimdilerde yeniden Endülüs Uygarlığı araştırılıyor. Avrupa’nın gelişmesindeki önemli rolünden dolayı araştırmacıların hayranlığını kazanmış durumda.
Gibraltar’a, İngiliz dominyonu olmasına rağmen, küçük bir devlet de denilebilir. Köşesinde Britanya Krallığı sembolü olan beyaz zemin üzerinde hisar şeklinde bir bayrağı vardır. Bu ülkeye niçin Gibraltar (cibraltar diye okunur) denilmiş, biraz da o konuya değinmek yerinde olur..
Asıl ismi Cebeli Tarık olan bu yarımada İngiliz dilinde bozularak Gibraltar adını almış. Peki, neden acaba Ceziretül Tarık değil de Cebeli Tarık, yani yarımada değil de dağ denmiş biliyor musunuz? Çünkü bu yarımada üzerinde adeta yekpare bir taşa benzeyen bir dağ var. Dağın batı tarafı küçük bir körfeze bakıyor ve tek yerleşim yeri de burada bulunuyor. Bu ülkeye şehir-devlet denilebilir zira başka bir yerleşim yeri yok.
Cebeli Tarık oldukça yüksek bir dağ. Belirli bölgelerde denize 90 derece eğimle iniyor yani sarp uçurum. İngilizler bölgede su imkânı kısıtlı olması nedeniyle dağın yamacına yağmur göletleri kurmuşlar. Ayrıca dağın içi tünellerle dolu.
Dağın tepesinde askeri gözlemevi var. Stratejik önemi dolayısı ile İngiltere bu yarımadayı hiçbir zaman gözden çıkarmamış. Burada İspanya ile kavgalı olmasına rağmen toprağından asla vazgeçmek istemiyor.
İspanyolların İngilizlerden nefret ettiğini anlamak için uzman olmak gerekmiyor. Zira Yarımada her taraftan ablukaya alınmış. Karadan giriş çıkış son derece sınırlı. Genellikle deniz ve hava yolu ile giriş çıkış yapılıyor.
İspanya ile sınır neredeyse birkaç yüz metre boyunda. Yarımada ile nötral zon dedikleri ara bölge var. Bu bölgenin hemen yanında denizi doldurarak elde edilmiş küçük bir havaalanı var. Fakat uçaklar devamlı inip kalkıyor. Zira ada geçimini daha çok turizmden sağlıyor. Balıkçılık da önemli bir geçim kaynağı olmuş.
Dağın güneyine “Europoint” adını vermişler. İlginç olan şey burada mimarisi çok güzel olan büyükçe bir camii var. Cemaati da var mı bilemiyorum. Çünkü yeterli vakit olmadığı için ziyaret edemedim.
Adada az sayılmayacak Mağripli Müslüman yaşıyor. Şehri gezerken sık sık karşımıza çıkıyorlardı, selamlaşıyorduk. İşyeri sahibi olanları da var. Akşam ezanını duydum fakat camiye yetişmek kısmet olmadı. Yakıt alımı bittiği için gemiye dönmek zorundaydım. “Bir başka sefere nasip” diyerek ayrılmam gerekti. Bu arada küçük alışverişler de yapma fırsatı buldum. Beraber gezdiğimiz elektrik zabiti kulübeden telefon ediyordu. Babası sormuş Cebeli Tarık neresidir diye? Ben de “Fas ile İspanya arasında bir yer” dedim. Bir anda dükkân sahibi elini ağzına götürerek yavaş sesle konuşmamızı istedi. Elektrik zabiti şaşırmıştı. Bana İspanya adını telaffuz etmememizi söyledi.
Daha sonra dükkân sahibine İngilizce olarak “Niye?”diye sordum. Bana İspanya’nın adını anmanın iyi olmadığını, sorun çıktığını anlatmaya çalıştı. Demek ki İspanyollarla ciddi problem yaşıyorlar. İspanyolların güneylerinde bir çivi gibi duran bu ülkeden şikâyet etmeye hiçbir hakları yok. Zira kendileri de Ceuta ve Melila’da Fas devletinden kara parçası almışlar. Gibraltar’a egemenlik vermek istemiyorlar ise, kendilerinin de bu topraklardan çıkması gerekir.
İngilizler Gibraltar’da gerekli nüfus yoğunluğunu sağlayamadıkları için adaya Arap göçmen kabul ediyorlar. Güneydeki cami de bunun bir göstergesi. İspanya’ya karşı Arap kartını ortaya sürüyorlar. Buna mecburlar aksi takdirde adada yaşayacak İngiliz bulamayacaklar. Yukarıda değindiğim gibi İspanyol ablukası çok şiddetli. Ellerinden gelse nefes bile aldırmayacaklar ama, yarımadada uzun yıllar boyunca kendi kendine yetecek kadar stok var. Sularını bile yağmurdan elde ediyorlar. Yakıtımızı ucuz olduğu için buradan aldık. Diğer şeyleri varın siz hesap edin.
İşte Cebeli Tarık boğazına adını veren, Akdeniz ile Atlas Okyanusu arasında böylesine küçücük bir devlet var. İngilizler her ne pahasına olursa olsun buradan vazgeçmek istemiyorlar. Fakat her şeyin başı nüfus. Eğer halk yok ise, toprak parçasını elde tutmak ta o kadar zor. İngiltere sadece Gibraltar’da değil dünyanın birçok yerinde benzer bir sorunla karşı karşıya kalmış durumda. Kanada’dan Avustralya’ya, Güney Afrika Cumhuriyetinden Gibraltar’a kadar yönetimi elinde tutmak için insan unsuruna ihtiyaç duyuyor. Bu konuda en büyük desteği Müslümanlardan alıyor. Çünkü Müslümanlar diğer toplumlara göre daha medeni ve uysal. İngiltere Veliahdı Prens Charles’ın Müslümanlığa ilgi duymasının nedenlerinden biri bu husus olmasın sakın…


© GencYaklasim.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder