18 Ocak 2009 Pazar

Donanma elektrik lambaları


Bahriyede iken bayram günleri “tenvirat” adını verdiğimiz gece aydınlatması yapardık.
Ben yaklaşık dokuz yıl muhrip tipi gemilerde görev yaptım. Bu tip gemiler bizim savaş gemileri içinde en büyüklerindendi. Fırkateyn adını verdiğimiz gemiler inşa edilmeden önce donanmanın en güçlü
gemilerinden olması hasebiyle, muhriplerde çalışmak bir ayrıcalık sayılırdı.
Donanmada sadece iki muhripte güdümlü mermi vardı. Bunların birinde güdümlü mermilerden sorumlu Silah Elektronik Subayı olarak görev yapıyordum. Aradan yirmi yıl geçmesine rağmen kullandığımız “Harpoon- Mızrak” güdümlü mermisi bugün bile kendi sınıfının en güçlü mermileri arasında yer almaktadır. Bu mermi ile ilgili üretici firma yetkilileri dâhil olmak üzere birçok uzmandan çeşitli eğitimler aldım.
Görevimin ayrıcalığı ve gemimizin özellikleri nedeniyle pek keyifli anlar yaşamıştım. Bunlardan bir tanesi de işte bu “tenvirat” ışıklandırmasıdır.

Sadece İstanbul’un değil, İzmir ve Çanakkale’nin önemli günlerinde şehrin karşısına demirler, fenerlerimizi yakardık. Bediüzzaman’ın “donanma elektrik lambaları” şeklinde ifade ettiği tenvirat aydınlatması çok güzel bir manzara oluştururdu. Ayrıca havai fişek ve maytapları ateşleyerek daha da güzel bir manzara meydana getirirdik.

Yeri gelmişken havai fişek atılması ile ilgili bir hatıramı aktarayım:
18 Mart Çanakkale Zaferi ile ilgili kutlamalar esnasında gemimize onlarca havai fişek gönderildi. Bu fişekler ısıdan kolayca etkilendiği için, çok dikkatli bir şekilde muhafaza edilmesi gerekiyordu. Muhafaza ve atılması görevi bana verilmişti. Muhafaza edilmesi bizim için kolaydı zira binlerce adet cephaneyi depoluyorduk. Lakin havai fişek atılması için hiçbir tecrübemiz yoktu. Sadece çocukken füze adını verdiğimiz küçük şeyleri atar, eğlenirdik.

Şimdi ise düzenli bir şekilde onlarca havai fişeği atmam gerekiyordu.
Sonunda kola şişelerinden ve kasalarından bir çeşit rampa yaptım. Geminin “kıçüstü” adını verdiğimiz geniş bir alanında bunları sırayla dizdim. Gece olup ateşleme zamanı gelince sırayla ateşledim. Görüntü gerçekten çok güzel olmuştu.
Gemiler, tenvirat aydınlatması ve havai fişek gösterisi ile çok güzel bir manzara meydana getirmişlerdi. Ertesi gün gemimizi ziyarete gelen sivil ve askeri yetkililer kutlamanın gerçekten adına yakışır bir biçimde olduğunu söylediler. Biz de yaptığımız işten oldukça keyif almıştık.

Şimdi yine gemilerde çalışıyorum. Fakat savaş gemilerinde değil ticaret gemilerinde. Görevim gereği denizi gözlemek ve emniyetle seyir yapmak zorundayım. Bizler sadece gündüz değil gece de seyir yaparız. Elbette gece boyunca gökyüzü, bütün haşmeti ile gözlerimizin önünde bir tefekkür kaynağı olarak yer alır. Öyle ki bu manzara bizim bayramlarda yaktığımız tenvirat aydınlatmasından veya havai fişek gösterilerinden daha muazzamdır.

Kur’an’da “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik…” ayeti insanın tefekkür için nazarlarını gökyüzüne çevirmesini istemektedir. Gerçekten de gökyüzü fevkalade güzel manzaraları bize sunmaktadır.

Her şeyden önce binlerce yıldız ve gök cismi onca süratine rağmen hiçbir uğultu ve velvele çıkarmıyor. Gayet derin bir sessizlik ve sükûnet içerisinde yollarına devam ediyor. Bir helikopter gemimize gelmişti de gürültüsü kulaklarımızı sağır edecekti. Hâlbuki dünyamızdan binlerce kat büyük ve mermi hızından elli hatta yüz kat hızlı hareket eden yıldızlar kulağımızı rahatsız edecek hiçbir gürültüyü çıkarmıyorlar.
Gökyüzüne bakıldığında mükemmel bir nizamın olduğu en inançsız kişinin bile inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Mükemmel bir nizamın bulunması, gök cisimlerinin belirli bir düzen içerisinde hareket etmesi, Celal sahibi bir Sanatkârı ve Kemal sahibi bir kudreti gösterir. Gök cisimlerinin bu derece büyük ve hızlı olması yaratıcımız olan Allah’ın güç ve azametinin büyüklüğüne birer delildir.

Dünyamız bir “Mevlevi”nin hareketine benzer şekilde hem kendi etrafında hem de güneş etrafında dönmektedir. Bu dönüşü yaparken tıpkı bir Mevlevi gibi boynunu eğmektedir. Biliyorsunuz eliptik denilen bu eğim sayesinde mevsimler meydana gelmektedir. Her mevsim milyonlarca canlının dünyaya gelmesi ve bir kısım canlıların istirahata çekilmesi için önemli bir safhanın başlangıcıdır. Eğer mevsimler olmazsa dünyanın ekonomik düzeni dâhil birçok dengesi alt üst olacaktır.

Malumdur ki miladi takvim mevsimler üzerine bina edilmiştir. Hasat zamanı alınan vergileri düzenli bir hale getirmek üzere Vatikan’daki Papalık tarafından icat edilmiştir. Fakat dünyanın hareketindeki dakik nizam ve saniye şaşmayan düzeni başlangıçta anlaşılamadığı için, Papalık defalarca takvimi değiştirmek zorunda kalmıştır. En son kullanılan takvime göre, Şubat ayı dört yılda bir 29 gün yapılarak mevsimlere göre takvim meydana getirilmişti.

Müslümanların takvimi ise hasat zamanına göre belirlenmemiştir. Yine Kur’an’a göre, bin aydan hayırlı olan mübarek gün ve geceler gibi önemli günlerin doğru bir şekilde belirlenmesi üzerine hesaplanmıştır. Bunun için ise sema kubbesindeki Ay, her akşam başka bir görüntü sunarak Müslümanlara takvimcilik yaptırmaktadır.

Ay, öyle muntazam bir şekilde hareket etmektedir ki, bir saniye bile yolundan şaşmaz. Eğer şaşsaydı dünyadan görünmeyen yüzünü görmüş olacaktık. Fakat ne muntazam bir hareket ki sadece bir yüzünü görebiliyoruz. Zira kendi ekseni etrafındaki hareketi ile Dünya çevresindeki hareketi aynı sürededir. Yani bir günü ile bir yılı eşittir. Böylesine dakik bir hareketin tesadüfen olması mümkün müdür?

Sadece Ay değil, bütün gök cisimleri düzenli bir şekilde hareket etmektedir. Hatta onların bu düzeni sayesinde maceralı yolculuklara çıkan eski denizciler mevkilerini tayin etmişler, ıssız denizlerden kaybolmaktan kurtulmuşlardır.

Bugün bile kaptan olacak denizcilere astronomik seyir dersi verilir. Yıldızlara göre mevki koyamayan kaptan adayı ehliyetini alamaz. Bir zamanlar özel bir denizcilik okulunda astronomik seyir dersleri verdiğim için, bunun ne derece önemli bir konu olduğunu biliyorum.

Evet, nasıl ki bayramlarda sadece bizim donanmamız değil bütün dünyadaki askeri gemiler tenvirat yakarak kutlamalara iştirak eden insanlara adeta gülümserler. Aynen bunun gibi, her gece milyarlarca yıldız bizlere gülümseyerek bakmaktadır. Onların sanki bir tören geçişine benzeyen bu gösterilerini hiç olmazsa haftada bir iki gece seyredelim. Yıl boyunca –özellikle yazın- televizyon gibi insanı aptallaştıran bir aletin karşısında bulunmak yerine yıldızların altında tefekkür etmeye çalışalım, ne dersiniz?
Sözümüzü Peygamberimizin(asm) sözü ile noktalayalım: “Bir saat tefekkür bin yıllık nafile ibadetten hayırlıdır.”
© GencYaklasim.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder